Fahriye Evcen, Marie Claire dergisiyle yaptığı röportajda, Özan Deniz'i 'doğru' bir erkek olmadığını ima ederek, 5 yılını verdiği adamı bir sözüyle sildi attı.
İşte o röportaj:
Beklenenin üzerinde bir gişe başarısı yakalayan “Evim Sensin” filminin Leyla’sı Fahriye Evcen, 19 yaşındayken girdi hayatımıza. “Yaprak Dökümü” dizisiyle birlikte adım adım gelişimine tanıklık ettik.
Canlandırdığı karakterleri ayrı tutarsak; gerçek hayatta son derece sıcakkanlı ve eğlenceli genç bir kadın, öte yandan iniş ve çıkışlarını kendi içinde çözdüğünü itiraf edecek kadar da olgun...
Tarih okuduğunuzu öğrendim...
- Evet; Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nde okuyorum. Almanya’da kaydımı dondurup Türkiye’ye geldim, nasıl olsa bir gün geri dönerim diye. Dönmeyince, öğrenimime burada devam etmeye karar verdim. Zamanında bitirmeye de kararlıyım.
Bölümümü çok seviyorum; okumuş olmak için okumuyorum. Bana farklı pencereler açıyor. Örneğin bir dönem dizisi olan “Veda”da anlatılanlar bana hiç yabancı gelmedi bu yüzden.
Dizinin bitmesi üzdü mü sizi?
- “Veda” sürpriz bir şekilde bitti. Çok güzel hazırlanmış bir işti, teknik ekip ve kadro muhteşemdi. O nedenle ‘bitiyor’ dendiğinde kırıldık ama üzülmedik. Çok iyi bir iş yaptığımızdan emindik; hatta şu anda devam eden birçok işten çok daha iyiydi.
“Keşke şunu yapsaydık” diyeceğimiz hiçbir şey yok. Bir noktada seyircinin takdirine kalıyor. Sekiz bölüm de olsa kaliteli bir iş çıkardığımıza inanıyoruz.
Sırada yeni bir proje var mı?
- Görüşülen projeler var; sinema filmleri ve diziler... Ancak henüz netlik kazanmadı. Yeter ki zamanlama doğru olsun. Ben sinema filmlerinin bir parça daha keyifli olduğunu düşünüyorum. Tek bir senaryo üzerinden çalışıldığı için kurulan bağ da farklı oluyor.
Oradaki karakteri çok daha ince işleme şansını yakalıyorsunuz. Diziler çok hızlı tüketiliyor, dolayısıyla hızlı da üretiliyor.
HİÇBİR ZAMAN OYUNCULUĞU BIRAKIP ŞARKICI OLMAM
Hangi projenizi kariyerinizde sıçrama noktası olarak kabul ediyorsunuz?
- “Yaprak Dökümü”! beş yıl sürdü; benim için bir değil, birkaç dönüm noktası demek bu yüzden. Uzun sürdüğü için mesleğimdeki aşamaları yavaş yavaş geçtim. 19 yaşındaydım başladığımda, o diziyle büyüdüm diyebilirim.
Peki ya “Evim Sensin”?
- İlk filmim değil ama sinema kariyerimde sıçrama noktam... En çok izlenen, en çok beğenilen filmlerden biri oldu. Kendi adıma; bu ciddi bir başarı. Heyecan olarak diğer filmlerimden ayırt edemem belki ama en fazla sayıda seyirciye bu filmle ulaştım. Öyle olunca keyfim, dolayısıyla da sinema aşkım çok daha arttı.
Filmde söylediğiniz türkü de bayağı ses getirdi bu arada.
- Önceden planlanmamıştı, spontane gelişti. Önce “Böyle bir şey yapsak mı?” diye konuşuldu ama ben pek ciddiye almadım, unutulur diye düşündüM.
Özcan (Deniz) bana “Bu türküye çalış” dediğinde de pek üstünde durmadım. Sonra bir gün sette; “Haydi bakalım türkü ne durumda” dedi. O an söylemeye başladım. Evde birkaç kez dinlemiş ve ezberlemiştim.
Özel ders aldınız mı?
- Hayır, zaten doğru da olmazdı. Sonuçta oradaki Leyla karakteri söylüyor türküyü, dolayısıyla çok iyi söylüyor olmam tuhaf kaçardı. En doğal halimle söylemeliydim ben de. Doğrusu, bu kadar ilgi göreceğini düşünmemiştim. Çok şaşırdım.
İçinize bir müzik virüsü girdi mi bu deneyimden sonra?
- Müzik virüsü bende hep vardı zaten. Şarkıcı olmak gibi bir niyetim yok, hiçbir zaman oyunculuğu bırakıp şarkıcılığa geçmem. İşimle ya da başka bir projeyle ilgili olabilir ancak. Bir projede şarkı söyleyen bir karakter gibi örneğin.
EKRANDA GÖRÜNDÜĞÜM GİBİ DEĞİLİM
Ekranda çok olgun bir görünümünüz var. Oysa henüz genç bir kadınsınız...- “Yaprak Dökümü”ndeki karakterim nedeniyle görüntüm daha olgundu. Oradaki Necla sert köşeleri olan bir kadındı. Dolayısıyla ağır makyaj ve yapılı saçlarla görünmesi gerekiyordu. Yine de “Veda”da 18 yaşındaki Mehpare’ye kolaylıkla geçiş yapabildim. Karakterlerin ruh durumu dış görüntüyü de etkiliyor haliyle.
Fahriye Evcen nasıl bir kadın?
- Ekranda göründüğüm gibi değilim. “Yaprak Dökümü” zamanında beni yolda çevirip “Nasıl böyle şeyler yaparsın?” diye sorulduğu oldu. Bu durumu yenebilmem kolay olmadı. Gerçek yaşamımda bir anım bir anıma uymaz. -Yerimde duramam, oturamam. Herhangi bir şeyle uzun süre ilgilenemem. Konsantrasyonum çoğu zaman dağınıktır. Yakınlarıma şımarmayı çok severim. Bu, kendimi ve çevremdekileri rahatlatmak için kullandığım yöntemlerden biridir üstelik.
Anne ve babanızla nasıl bir ilişkiniz var?
- Bu yaşa gelmiş olmama rağmen hâlâ onların küçük kızıyım. Üstüme titriyorlar. Türkiye’de oldukları zaman sabah erken saatte sete gitmem gerektiğinde, benden önce uyanıp kahvaltı hazırlıyorlar.
Sabah çok erken kahvaltı edemem ben. Ona rağmen ağzıma lokmaları tıkıştırmadan içleri rahat etmiyor. Onlarla bu ilişkim, kendimi iyi ve güçlü hissetmemi sağlıyor. Sonuçta kaç yaşında olursam olayım muhafaza ediliyorum.
İLİŞKİ YAŞAMAYA ZAMANIM YOK
Moral çöküntüsü yaşadığınız zamanlarda ne yapıyorsun?
- En zor durumların bile üstesinden gelinebileceğine inanıyorum ve çoğunlukla iç gücümle üstesinden gelebiliyorum. Özellikle işlerin iyi gitmediği zamanlarda enerjimi artırmaya gayret ediyorum. Beraber olduğum insanların enerjisi de bir hayli etkiler beni.
Kötü hissettiğiniz zamanlarda profesyonel yardım alıyor musunuz?
- Çocukluğumdan beri psikoloji, sosyoloji ve pedagoji kitapları okuyorum. O yüzden karşımdakine de yardım ederim. Zaten yardım almak yerine başkalarına yardım etmek daha önemli. Herkes yapamaz. Tıpkı hediyede olduğu gibi... Hediye almaktan çok vermeyi severim.
Peki, ya aşK?
- Şu an bir ilişkim yok. Zaten böyle bir zamanım da yok, kendime bile yetemez durumdayım. Güzel bir ilişkim varsa özen göstermek isterim, şu dönemde buna imkânım yok. İlişkiler emek ve zaman istiyor.
26 yaşındasınız. Evliliğe nasıl bakıyorsunuz?
- Kesinlikle evlenme saplantım yok. Şöyle söyleyeyim; 15 yaşındayken 26 yaş bana çok olgun bir yaşmış gibi gelirdi. Çoktan evlenmiş, çocuk yapmış olurum diye düşünürdüm. Şimdi 40 yaş için aynı şeyleri hissediyorum ama eminim ki o zaman da tamamlayamadığım, ıskaladığım yığınla şey olacak.
Hayat çok uzun diye düşünmek lazım. “Şu yaşta şunu yapmalıyım” diye yaşamak çok yanlış. Hayat ne getiriyorsa onu sindirmek gerekiyor. Evliliğe hazır hissetmenin de belli bir olgunlaşma süreci gerektirdiğine inanıyorum.
Karşınıza aniden biri çıksa...
- Karşıma henüz doğru insan çıkmadığı için evlenmiyorum. Yoksa hemen evlenirim. Karakterimde de bu var; doğru olduğunu düşündüklerimi hemen yaparım. İleride yanılmış olduğumu görsem bile pişman olmam.
Yaşla bağlantılı görmüyorum bunu. Sadece evlenmek için evlenmek istemiyorum. Doğru kişinin doğru zamanda geldiğine inandığımda ise çok kolay karar verebilirim. Zaten karakterim de öyle, doğru olduğuna inandığım şeyleri hiç düşünmeden yaparım ve pişman da olmam sonra. Yanılmış olsam bile...
SANSASYONA İZİN VERMEM
Yapacağınız evlilik, kariyerinizi yavaşlatacak olursa...
- Yine de evlenirim. İnsan hayatı tek bir boyuttan oluşmuyor. Hem oyuncu, hem eş, hem anne olabilirim. Tek birine yüklenerek yaşayamam. Bu dengeyi tutturabileceğime inanıyorum, dolayısıyla denge bozulursa tatmin de olmam.
Tüm bu rollere gereken ağırlığı vererek yaşamanın sağlıklı olduğuna inanıyorum.
Şu anda dengeler ne durumda?
- Her şey yerli yerinde! Yaşıma uygun tempoda yaşıyorum. Deli gibi çalışıyorum, nefes alacak zamanım yok ama bana ağır gelmiyor. Gerçekten inanılmaz bir koşuşturma içindeyim. Bazen gece yarısı arkadaşlarımı arayıp “Biliyorum uyuyorsun ama bir şeyler içmem lazım” diye dışarıya çıktığım da oluyor. Bu dönem yaşadıklarımdan çok büyük haz alıyorum.
O halde çalışkan olduğunuzu söylemek doğru olur mu?
- Çok çalışkanım hem de... Günlerce arka arkaya tatil yapamam ben. İç tempom çok hızlı, yerimde duramam. Uzun bir tatil sürem varsa iki-üç yere gitmem lazım örneğin. Tatil benim için dinlenmek değil çünkü. Gezip görmeliyim. Bu nedenle deniz ve güneş yerine yeşilliği bol yerlerde olmayı tercih ediyorum.
Yorulmuyor musunuz bu tempodan?
- Bazen durmak istiyorum tabii, yorulduğum zamanlar da oluyor. En fazla üç gün tatille atlatıyorum bunu da.
Belki de bu nedenle tatil beldelerinde çekilmiş sansasyonel fotoğraflarla çıkmıyorsunuz karşımıza.
- Sansasyon yaratmak farklı bir tercih, ben ona izin vermem. Kontrolü elimde tutuyorum. Kimi zaman içinde bulunduğum projelerle ilgili olarak özellikle ortalıkta görünmediğim dönemler oluyor.
Tabii kimi zaman üzerimde baskı hissediyorum ama bu da mesleğimin bir cilvesi. Buna rağmen kendi çapında kriz yaratacak haberler çıkmıyor değil. Böyle zamanlarda gerçekten çok üzülüyorum ve kriz yönetimi yapmaya çalışıyorum. Bizim işimizde şart bu.
HERKES KADAR NORMALİM
Sizinle ilgili bilmemiz gereken en önemli gerçek nedir?
- Ben de herkes gibi çocuk, abla, arkadaş statüsünde bir insanım. Herkes kadar normalim. Çoğu zaman canlandırdığım karakter olduğum düşünülüyor ama değilim tabii ki.
Fazla ortaya çıkmıyor olmamın nedeni, beni izleyenlerin oynadığım rollere inanmasını sağlamaya çalışmaktan başka bir şey değil. Oysa ne ekrandaki gibiyim ne de fotoğraflardaki gibi. Bazen hakkımda neler duyuyorum, bir bilseniz...
PABUCUMUNSTARI.COM